25 Ocak 2014 Cumartesi

Kız Kıza Eğlensek...


Klasik bir kız eğlencesini, Taksim'de yapmaya karar verdik. Gezip, yemek yeyip, dans edecektik ama nerede? 

Uzun zamandır gitmek istediğim ama vakit bulamadığım Taksim'de ki J'adore'a o akşam gidebildim. İsmini çok duymuştum ve herkes, çok fazla övüyordu. E tabi ki beklentim yükseldi. J'adore'a gittim, Taksim'in ara sokaklarında, köşede sıkışmış kalmış küçük bir mekandı ve çok ışıklı süslüydü. İçeri girince sol tarafımda, çikolata ve şeker tezgahı, Harry Potter filminden çıkmış gibiydi. İlk izlenim, süperdi. Oturacağımız yer, bir çatı katıydı ve Fransız filmlerini çok sevmesem de, filmlerden gördüğüm kadarıyla, Fransız pasta hanesini andırıyordu. Loş ışıklarla süslendirilmiş bir çatı katı. Okuyunca, kulağa çok harika gibi gelebilir  ama beklentinizi çok yükseltmeyin çünkü mekan, sadece orijinal, çok karşılaşmadığımız bir tarzda... Onun dışında, size sıra dışı bir mimarisi olmadığını veya çok farklı bir hizmet sunmadıklarını söyleyebilirim.

yemektarifleriyaz.blogspot.com'dan alınmıştır.
Yemekten fotoğraf çekmeyi unutmusum. 
J'adore'un en ünlü tatlısı, Oh La La Beatrice... Bir tabak dolusu, çikolata ve meyve içinde çikolatalı kek. Çok bir numarası yok, evde de ıslak kekle, top kekle yapabileceğiniz bir lezzet ama mekan ve arkadaşlar, keyif almanız için yeterli olacaktır. Ben J'adore'u sevdim ve keyif aldım. Kısmet, diğer tatlılarına...












 İkinci konağımız, Galata ışıklarını bir içimize çekip, fotoğraflarımızı çektikten sonra Galata'nın yakınında ki Sensus mekanımız. Hemen Galata'nın yanında ki ara sokaklardan birinde, küçük bir demir kapısıyla içi kocaman bir şarap mahzeni...İşte Sensus, o gecenin favori mekanıydı. Burası da, bana Hobbit köyünün mahzenlerini andırıyor. Üç arkadaş, bir şişe şarap söyledik ve şarküteri tabağı... Benim tatlıdan sonra acıkma durumum olduğu için, ekstra paçanga böreği söyledim ve tadı hoştu. Şarküteri tabağımız da; peynirler ve salam çeşitlerinden oluşuyor. Çok tanıdık olmadığım lezzetlerdi, hoşuma gitti. Şarabın ismini malesef hatırlamıyorum ama arkadaşım Sensus'un sadece Türk şarabı sattığını söyledi. Bu çok ilginçti çünkü mekan da çok fazla farklı şarap vardı. Bu kadar şarabımız olduğuna inanamadım pek. Mekanın tek negatif yanı, akşam saat 11'de kapatmasıydı. Keyfimiz kursağımızda kaldı.

İşte keyiften sonra artık, dansa gidebiliriz. Tek eksiğimiz o kaldı. Son mekanımız Roxy. Giriş ücreti ödedik ve hiçbir içki dahil değildi. Belki kazıklanmış olabiliriz ama olsun, bilemeyeceğim. Benim ilk Roxy maceramdı. Mekanı size azcık tarif edersem, dans etmeye müsait, bir şeyler göstermek için ekran ve basamaklarına oturabileceğimiz bir merdiven. Perdeler arkasında şık koltuklar vardı ve ünlü mafya babalarının gelince oturabileceği yerlere benziyordu. Roxy'de çok beklenti karşılayan bir mekan değildi ama son zamanlarda gittiğim en dans edilebilesi müziklerdi. Belki de, popüler club müziklerinden sıkılmış olabilirim çünkü müzik türü az pop rock ve rocka kaçıyordu. O türde dans etmek de hoş oldu. Hatta bilmediğim hard rock bir parçada, arkadaşımın kopuşu görülmeye değerdi.



Bir kızlar gecesi de, böyle bitti ama çok eğlendim. Canım arkadaşlarım Rana ve Zeynep'e çok teşekkür ederim...








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder