2 Aralık 2011 Cuma

Menekşe Yaylası

MENEKŞE YAYLASI

Üniversite olarak, Menekşe yaylasına kampa gittik. Bir eğitim kampıydı ama o bölgeyi gezecek vaktimiz gene oldu. Zorlu bir yokuşla, şelaleye kadar yürüdük. Normalde, o bölgeye arabayla gidebilirsiniz ama biz yürüdüğümüz için tepeden dağ manzarası ve şelaleyi daha uzun görebildik. Tamamiyle toprak yol olan yürüyüşümüzde, arada avcılarla karşılaştık. Ne kadar yaptıkları işi sevmesem de, heyecanlıydı çünkü "hayvan geliyor kızlar, hızlı yürüyün." uyarılarını duymak eğlenceliydi. Şelaleye çıkarken, bitkilerle ilgileniyorsanız, birçok değişik türle karşılaşmak güzel oluyor. Biz o gün gerçekten çok yürüdük ama zorlamak, insanı güçlendirir bence.
Veysel Dayı
Şelaleye geldiğimizde, bir dinlenme noktamız vardı. İnanın o kadar yürüdükten sonra, o çay ve yanında ki atıştırmalıklar gerçekten çok lezzetli. Kampın yada yürüyüşün en çok sevdiğim taraflarından biri, o yiyecekleri hissederek ve arzulayarak yemektir. Yorgunluğun çilesi...

İşte moladan sonra, asıl yürüyüşümüze başlıyoruz. Menekşe'ye ilerlediğimiz rota, önce yükselmeyi gerektiren sonra Menekşe'ye doğru yokuş aşağı ilerlediğimiz bir yoldu. Tepeye çıktığımızda, Kuş kayasına vardık ve bir manzara, oksijen çektik. Belki de Menekşe yaylasının, en hatırlanabilir anıydı çünkü tam olarak etrafı görebileceğiniz ve düşmemek için heyecanlandığınız güzel bir andı. Buraya çıkana kadar, bacaklarımız da oluşan laktik asit bizi öldürüyordu tabi ama bütün zorluğa değdi.
Kuş Kayası
Biraz o günün hava bilgisini vermek gerekirsek soğuktu haliyle, Aralık zamanı ama sürekli yürüdüğümüz için o soğuğu hissedemiyorduk ve rüzgar yoktu. Rüzgarı ancak, dinlendiğiniz zaman estiğinde algılayabilirsiniz. Biz uzun bir yoldan gitmeye karar verdik ama aslında Menekşe için daha kolay yollar mümkün çünkü biz o kadar yorulup terledikten sonra orayı ziyarete gelen insanları gördüğümde imkansız diyordum. Hiçbir ekipmanları, kıyafetleri yoktu ve sanki parka gelmiş gibi rahatlardı. Kıskandım ama bizim ki, zorlu bir kamptı ve daha farklı yerler görmek her zaman iyidir. Kampımıza uzun bir yürüyüşten sonra vardığımızda, fotoğrafta

Kamp Alanı-Menekşe Yaylası
  çömelen kızın nasıl yorulduğunu anlayabilirsiniz.  Kampımızı kurabileceğimiz yeri bulduk ve yanında
 bir su kaynağı da vardı. Sıra şimdi, çadırları kurmada. Çadır hayatı, biraz zahmetli olsa da, eğlenceli. Ben o zorluğa ne kadar dayanırım diyordum ama artık uyku tulumu gerçekten vazgeçilmezim. Artık rahat yatak bana batıyor. Çadırlarımızı kurduktan sonra biraz dinlenmeye geçtik ve yemek hazırlamaya başladık. Hava gerçekten soğuktu ve karanlıktı. Kafa lambanız olsa iyi olur. Kampta tabii ki önemli olan pratik yemektir. Makarna, en basitinden ama dinlenebildiniz sürece ve enerjiniz varsa lüks takılmakta gerçekten zevkli olur. Bir kampta en çok, çikolata yemeği seviyorum. Neyse kamp ortamında yapabileceğiniz pek fazla bir şey yok, bu yüzden ya etrafı gezebilirsiniz(hava çok soğuktu) yada çadırda kahvenizle muhabet edebilirsiniz.

Kampta, yaptığım bir hata vardı. Uyku tulumuna sadece içlikle girmem gerekirken içlik üzerinde polar eşofmanlarımla girdim ve bütün gece üşüdüm. Arkadaşımın uyumadan önce bana önerisi; birazcık içlikle dışarıda dolaşıp tuvaletimi yapmam ve uyku tulumuna girmem. Tuvalet önemli bir detay çünkü vücudunuz sizi ısıtmaya çalıştığı kadar içinizdeki sıvıyı da ısıtmaya çalışıyor ve bu daha uzun sürede ısınmanıza sebebiyet verir. Neyse o akşam bunların hiçbirini yapmadım ve bütün gece üşüdüm. Arada tek başıma o karanlıkta, tuvaletimi yapmaya gittim ve deli gibi korktum çünkü karanlık fobim var ama bu küçük heyecan ısınmama yetti. Azıcık uyuyabildim. Sabah içtiğim çorba bir harikaydı. Gecenin ne kadar soğuk olduğunun farkında değildik. Çadırlarımızın üstü buz tutmuştu.
Uyanıp kahvaltımızı yaptıktan sonra; çadırları, eşyalarımızı toplayıp çöp bırakmadan Menekşe yaylasını terk ettik. O geceyle ilgili en güzel tecrübem, o soğuğa karşı gelip kendimi daha güçlü hissetmemdir. Aslında soğuktan, ne kadar eğlendiğimizi fark edememiştik. Dönüş bana daha zor gelmişti. Öncelikle ilk kampımdı, güçsüzdüm, enerjim düşmüştü. Geri dönüşümüzde, geldiğimiz yolun aynısını izledik. Yokuş aşağı iniyorduk ama aşağıya inmek daha zahmetli. Yorulduysanız takılıp düşebiliyorsunuz, yada ayağınız sürekli bir kayayla haşır neşir olma içerisinde. Bir düşüşümde, batonu toprağa öyle sapladım ki, çıkartamıyordum yada çıkartırsam yuvarlanacaktım. Hangisini yapsam acaba? Dönüşünüzde tek amacınız eve varmak olduğu için, hiçbir zevki kalmıyor. Herkes sıcak yatağın peşinde. Dönüşte en sevmediğim yol, araba yolunu kullanmamızdı. Daha kısaydı ama daha yokuş, düzeltilmiş topraklı yoldu ve çok sıkıcıydı. Menekşe yaylası, sadece benim için bir kamp alanı olabilir. Çıkarken gördüğüm güzellikler fena değildi ama favorim o yaylanın kendisi, yeşillik alan. Bu kadar keyif aldıktan sonra, o yorgunluk insanda bir pişmanlık hissi yaratıyor. İnanın dönüşü asla sevmeyeceğim.
                                                               






             





















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder